Tuesday, October 20, 2015

Michel Foucault’nun Mültecilere İlişkin (1979) Daha Önce Çevrilmemiş Röportajı

MICHEL FOUCAULT | Tüm bu sorunlar yüzbinlerce ve hatta milyonlarca insanı içeren bir soruna, halk göçüne yol açmaktadır. Ve bu halk göçleri mevcut koşullar yüzünden daha da acı dolu ve trajik hale gelmekte ve kaçınılmaz olarak ölümler ve cinayetler eşliğinde ilerlemektedir. Korkarım ki Vietnam’da olanlar yalnızca geçmişte yaşananların bir sonucu değil, geleceğin de bir habercisi niteliğindedir.
“Mülteci sorunu 21. yüzyılda gerçekleşecek büyük göçün habercisidir.”
Toplumsal belleğin zayıflığıyla kavrulduğumuz şu günlerde bunun enternasyonel bir dert olduğunu unutuyoruz. Özellikle kolonileştirme zulümlerinin devamında gelen zorunlu göç, iltica ve sığınma hareketleriyle beraber ortaya çıkan “modern insanlık ayıpları”nın nasıl kapatılamayacağının etkin bir tasvirini ve sebeplerini 1979’da Foucault’nun dediklerinden hatırlatmak zorunda kaldığımız zamanlar bunlar.
Vietnam’dan Suriye’ye ve Filistin’e, Kamboçya’dan Kürdistan’a kurduğumuz köprünün halatlarını faşizan devletleşmelerin ve omursuz kapitalizmin bizlere verdiği derslerden örüyoruz. Bu tarihi halatlarının kopması ise göçmen, mülteci ve asimile halkların kendi tarihlerini yazacak özgürlükçü ve eşitlikçi iradeyi bulmalarından geçiyor. Günün birinde Foucault’nun endişelerinden bertaraf olana kadar dediklerine kulak veriyoruz.
Michel Foucault ile mülteciler üzerine yapılmış ’79 tarihli aşağıda yer alan Japonca röportaj daha sonra İngilizce ve Fransızca olarak da yayınlandı. Bu röportajı Esen Kara çevirisiyle sizlere sunuyoruz.
Fraksiyon
Çeviri: Esen Kara
Uno: Vietnamlı mültecilerinin yaşadıkları sorunun kaynağı sizce tam olarak nedir?
Foucault: Vietnam, bir yüzyıldan fazladır; Fransa, Japonya ve ABD gibi militer güçler tarafından sürekli olarak işgal edilmiştir. Eski Güney Vietnam’ın, eski Kuzey Vietnam tarafından işgali ise halen devam etmektedir. Kuzey Vietnam’ın güneyi şu anki işgali bundan öncekilerden şüphesiz farklıdır; fakat unutmamak gerekir ki, Güney Vietnam’daki iktidarın asıl menşei halen kuzeyde ikamet etmektedir.
Bir yüzyıldır devam eden bu işgaller süresince, halk arasında büyük çatışmalar meydana gelmiştir. Sayısız işbirlikçi arasında sömürgecilerle ticaret yapan tüccarlar ve işgal dönemlerindeki kamu çalışanları da bulunmaktadır. Tarihteki tüm bu uzlaşmazlıklar sebebiyle, halkın bir kısmı zan altında bırakılmış ve kaderine terk edilmiştir.
Kuzey ve Güney Vietnam’ın birleşmesine yönelik geçmişteki destek arayışı ve bunun doğrudan sonucu olarak bugün yaşanan mülteci sorunu için çözüm gereksinimi arasında net bir çelişki görülmektedir.
Devlet, ne kendi halklarına ne de başka ülkelerin halklarına mutlak bir ölüm-yaşam hakkı uygulamamalıdır. Devletin böyle bir hakka sahip olduğu fikrini reddetmek demek, Vietnam’ın Birleşik Devletler tarafından bombalanmasına karşı gelmek veya şu an hali hazırda mültecilere destek olmak demektir.
Kamboçyalı mültecilerin sorunları Vietnamlı mültecilerinkilerden farklı görünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kamboçya’da olanların modern tarihte emsali yoktur. Devlet; kendi halkını, daha önce tanık olmadığımız büyüklükte bir katliamdan geçirmiştir. Geride kalanlar, hayatta kalmış olsalar da, baskıcı ve sert bir askeri rejimin iktidarına maruz kaldılar. Bu sebeple oradaki durum Vietnam’dakinden farklıdır.
Öte yandan, Güneydoğu Asyalı mülteciler için dünyanın dört bir yanında örgütlenen dayanışma hareketlerinin, tarihi ve politik farklılıkları öncelikli olarak almamaları önemlidir. Bu, mülteci sorunuyla ilgili tarihi ve politik analizleri göz ardı edeceğimiz anlamına gelmez; fakat acil bir durumda öncelikli olarak yapılması gereken tehlike altındaki insanları kurtarmak olmalıdır.
Çünkü şu anda 40,000 Vietnamlı ölümle burun buruna gelerek Hindiçin sahillerine ya da adalara çıkıyor. 40,000 Kamboçyalı, ölüm tehlikesine rağmen, Tayland’dan geri püskürtüldü. 80,000’den fazla insan için ölüm artık gündelik hayatın bir parçası. Dünya devletleri arasındaki güç dengeleri üzerine, veya mültecilere yardım etmenin getireceği politik ve ekonomik zorluklar üzerine geliştirilen hiçbir argüman bu insanları ölüme terk etmeyi haklı çıkaramaz.
1938 ve 1939’da Yahudilerin Almanya ve Orta Avrupa’dan kaçtıkları sırada hiçbir ülke onları kabul etmedi ve pek çoğu öldü. Aradan kırk yıl geçtikten sonra bile hala 100,000 insanı bilerek ölüme mi göndereceğiz?
Bu soruna küresel bir çözüm bulabilmenin yolu, mülteci sorununu yaratan devletlerin –bu durumda öncelikle Vietnam– politikalarını değiştirmesidir. Peki size göre bu tür genel bir çözüm nasıl mümkün olabilir?
Kamboçya’daki durum Vietnam’dakinden çok daha trajik; fakat yakın gelecekte bir çözüm bulabilmek için hâlâ umut var. Kamboçya halkının da kabul edeceği bir hükümetin oluşturulmasıyla yaratılacak bir çözümden bahsedebiliriz. Vietnam’daki durum ise daha karmaşık. Hali hazırda bir siyasi iktidar oluşturulmuş durumda. Fakat bu iktidar; halkın, kendisini zaten istemeyen bir kısmını dışlıyor. Devletin neden olduğu böyle bir durumda bu insanlar Vietnam’da kalmaktansa deniz yolundan kaçarak belirsiz bir hayatta kalma mücadelesini seçmek zorundalar. Bu durumu değiştirmesi için Vietnam’a baskı yapılması gerektiği aşikârdır. Fakat baskı yapmak tam olarak ne anlama geliyor?
Mülteci problemi üzerine Cenevre’de yapılan BM toplantısında, katılımcı ülkeler Vietnam’a öneri ve tavsiyeler verme yoluyla baskı uygulamıştır. Bunun sonrasında Vietnam hükümeti biraz geri adım attı. Hayatlarını tehlikeye atarak bilinmeze kaçmaya çalışan insanları kaderlerine terk etmek yerine, potansiyel göçmenlerin toplanacağı transit merkezlerin oluşturulmasına yönelik teklifte bulundu: bu durumda göçmenler sığınacakları bir ülke bulana dek bu merkezlerde haftalar, aylar, hatta belki yıllar süresince kalabilecekler. Fakat bu öneri, garip bir biçimde akla toplama kamplarını getiriyor.
Mülteci meselesi geçmişte de pek çok kez gündeme geldi. Şayet Vietnam durumunda yeni bir tarihi boyut varsa bu ne olabilir?
Soykırımlar ve etnik katliamlar 21. yüzyılda çok sık meydana geldi. Bence yakın gelecekte bu tür olaylar daha farkı biçimlerde kendini tekrar edecektir. Bunun öncelikli sebebi son yıllarda diktatörlük rejimine sahip devletlerin sayısının azalacağı yerde artmış olmasıdır. İnsanların politik olarak kendilerini ifade etmeleri bu ülkelerde imkânsız olduğundan ve direnmek için gerekli olan güce sahip olmadıklarından, diktatörlük baskısı altındaki halklar içinde bulundukları cehennemden kaçmayı tercih edeceklerdir.
İkinci olarak, geçmişlerinde koloni olan devletlerin sınırları değişmemiş ve bunun sonucunda da etnik kimlikler, diller ve dinler karışık halde kalmıştır. Bu durum ciddi gerilimlere yol açmaktadır. Bu ülkelerde, halklar arasındaki düşmanlıkların patlamaya yol açması ve büyük çapta yer değiştirmelere ve devlet aygıtlarının çöküşüne neden olması ihtimali mevcuttur.
Üçüncü olarak ise, üçüncü dünyanın ve gelişmekte olan ülkelerin iş gücüne ihtiyaç duyan gelişmiş ülkeler Portekiz, Cezayir ya da Afrika’dan göçmen ithal ettiler. Fakat teknolojik evrim sebebiyle artık bu tür bir iş gücüne gereksinimi kalmayan bu gelişmiş ülkeler göçmenleri geri yollama derdine düşmüştür. Tüm bu sorunlar yüzbinlerce ve hatta milyonlarca insanı içeren bir soruna, halk göçüne yol açmaktadır. Ve bu halk göçleri mevcut koşullar yüzünden daha da acı dolu ve trajik hale gelmekte ve kaçınılmaz olarak ölümler ve cinayetler eşliğinde ilerlemektedir. Korkarım ki Vietnam’da olanlar yalnızca geçmişte yaşananların bir sonucu değil, geleceğin de bir habercisi niteliğindedir.

(Röportaj, Michel Foucault en 1979 : «Les hommes réprimés par la dictature choisiront d’échapper à l’enfer başlığıya Libération‘de 18 Eylül  2015’de ve Libération.fr‘de 17 Eylül 2015’de yeniden yayınlanmıştır. Japonca’dan Fransızca’ya Ryôji Nakamura tarafından 1994 yılında, Fransızca’dan İngilizce’ye Felix de Montety tarafından 2015 yılında çevrilmiştir. Stuart Elden, Steve Leggy ve Mike Hefferman’a yorumları ve düzeltmeleri için teşekkür ederiz.)
Kaynak: http://progressivegeographies.com/