Tuesday, May 27, 2014

Kadın Emeğinin Sanatsal Sömürüsü ve Claudel



Camille Claudel, erkeklerin yazdığı tarihte yok edilmeye çalışılmış bir kadın sanatçı. Tarihteki yeri Rodinle ilişkisi çerçevesiyle sınırlandırılmaya çalışılan bu kadının bazı eserlerinindahi Rodince çalındığı, gayriresmi tarihin bilgileri arasında. 
Özge Yılmaz İstanbul - Siyasi gazete 11 Kasım 2006, 

Ağustos ayı içinde Sabancı Müzesi'nde August Rodin'in eserlerinin sergilenmesi önemli bir kadını da yeniden gündeme yerleştirdi. Rodin'in eserlerine ve hatta sadece ismine aşina olan birçok insanın tanıdığı Camille Claudel'le ilgili, birçok kitabın yanı sıra bir de sinema filmi bulunuyor. Birçok kaynağa ve Claudel'in kendi notlarına göre evlilik dışı bir aşk yaşadığı, Rodin tarafından eserleri çalınan bu kadına duyulan ilginin temelinde ise sanatsal kaygılardan ziyade, günümüzün tarih ve kültür aktarımının sansasyona, skandallara ve bunlar için eşsiz bir kaynak olan aşk ve cinsellik konularına eğilimli yapısı yatıyor.
Özellikle de bir kadın olarak 19. yüzyılda yapıtlarında açık bir erotizm kullanmaktan ve sevdiği adamla evlilik dışı bir beraberlik yaşamaktan çekinmeyen bu cesur kadının 30 yılı akıl hastanelerinde geçti. Claudel'in birçoğu otobiyografik nitelikler taşıyan yapıtları ve yaşamı boyunca uğruna büyük bir savaş verdiği sanatı ise trajik aşk hikayesinin dekorlarından ibaret kalıyor.
Şu ya da bu vesileyle emeği çalınmış bir kadının hikayesinin nesillerden nesillere aktarılmasında olumlu bir yan olsa da, bu hikayenin ve söylentilerin perdelediği çok önemli gerçeklerden biri bir kadın heykeltıraş olarak zamanının çok ötesinde bir sanatçı olduğudur. Claudel'in çalınmış ve sömürülmüş emeği ve sanatçı kimliği Rodin üzerinden dönen bir dedikodu olmanın ötesinde sanat tarihinin önemli isimlerinden biri ve kadın emeğinin sömürüsü ve ayrımcılık konusunda ise önemli bir figür olmayı hak eder niteliktedir.
Kadın sanatçı olabilmek için
"Galiba herkes haklı. Bu mutsuz sanat, koca sakallıların işi, doğaya onca yakın olan kadınların değil..."
1864 yılında Fransa'nın küçük bir köyünde doğan Camille kil çamurdan yaptığı insan büstlerini mutfak fırınında pişirerek heykel yapmaya başladığında, kadınların konumları konusunda çok katı bir anlayışa sahip olan annesi onun bu tutkusunu utanç verici bulmakta, her fırsatta engellemeye çalışmaktaydı. Bu konuda Camille'in en büyük destekçileri daha sonra ünlü bir yazar olacak olan kardeşi Paul Claudel ve oldukça ileri görüşlü bir ilkokul müdürü olan babası oldu. Kadınların sanat dünyasındaki yerinin fahişelikle eş tutulan modellikten ileri gitmesinin tartışma konusu bile olmadığı bir dönemde Camille inadı ve babasının ona inancı sayesinde heykel üzerine eğitim almaya karar verdi. Bu niyetle başvurduğu Akademi'den "gerçekten eşsiz bir yeteneği olduğu" ama kadınların sanat üzerine eğitim görmesinin mümkün olmadığı cevabını alarak reddedildi. Bunun üzerine sadece kızlara ait bir atölyede heykel çalışmaları yapmaya başladı ve bu atölyeyi ziyaret eden Rodin'in dikkatini çekti. Genç sanatçıyı kendisiyle çalışmak üzere yanına çağıran Rodin'in bir süre sonra ona danışmadan ve onun yardımını almadan siparişlerini yapamaz hale geldiği bilinir. 

Camille'in 19 yaşında sadece erkeklerin çalıştığı bir atölyede kendisinden 21 yaş büyük olan Rodin'le çalışıyor olması ne ailesinin ne de sanat çevresinin hoşuna gitmemiş ve hatta hemcinsleri olan modeller bile "kadın olduğu" için Camille'e poz vermeyi reddetmişlerdir. Rodin'le evlilik dışı bir beraberlik yaşamaya başlaması ve annesi tarafından evden kovulması, zaten sadece kadın olduğu için yoluna birçok engel çıkan Camille'in hayatını daha da zorlaştırır. Camille iniş ve çıkışlarla 15 yıl süren bu aşk ilişkisinden hem bir sanatçı hem de bir kadın olarak onulmaz yaralar almış olarak çıkar. Elbette ki Rodin'in benzer bir ilişkiyi başka bir kadınla da sürdürüyor olmasına karşın herhangi bir tepki ve zorlukla karşılaşmamış olduğunu belirtmeye gerek yok. Tüm bunlara karşın heykel yapmaya ve sergilere katılmaya devam eden Claudel, anatomi konusundaki yeteneği ve yapıtlarındaki duygusal ifadelerinin derinliğiyle benzersiz bir heykeltıraş olduğunu kabul ettirmeyi başarmış olsa da bir kadına çizilen alanın sınırları vardır.
Sanat çevrelerinde çoğunlukla görmezden gelinmekte ya da eserlerindeki cinsel boyut yüzünden ahlakçı yergilerle karşılanmaktadır. Eserleri için yapılan olumlu yorumlar ise bir heykeltıraşın yaratıcılığını takdir etmekten çok, Rodin'in öğrenci yetiştirmek konusunda becerisini öven niteliktedir. En önemli yapıtlarından biri olan ve Rodin'le yaşadığı aşka göndermeler yapan "Çakuntala" ile ödül aldığında ise yorumlar heykeli, sevgilisi için Rodin'in yaptığı yönündedir. Paris'te Claudel'in yeteneğini takdir etmek ama yapıtlarını çirkin ve edepsiz bulmak, başarısını ise Rodin'e biçmek genel eğilimdir.
Paris'in, tüm devrimleri ve yenilikleri dünyanın geri kalanından önce kucaklamakla övünen sanat camiası konu bir kadın olunca en eski, en dar kafalı tutuculuktan ve iki yüzlülükten vazgeçememektedir.
 
Camille akıl hastanesinde
"Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi... mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü."
Claduel son sergisini açtığında 44 yaşında ve bu yorucu savaştan tükenerek değil aklını yitirerek çıkmış bir kadındır. Söylentilere göre sürekli heykel yaptıktan sonra bunları kırıp dökmektedir. 49 yaşına geldiğinde, annesi tarafından kardeşi Paul'ün kariyerini kötü etkileyeceği korkusuyla ömrünün kalan 30 yılını geçireceği akıl hastanesine kapatılır.
Akıl hastalığı sınırlarına nasıl ulaştığı konusunda çeşitli söylentiler olsa da en akla yatkın olanı yine üzerinde çok çeşitli söylentiler olan hırsızlık skandaldır. Çağın en büyük heykeltıraşı Rodin, Claudel'in eserlerini çalmış olduğu söylentisi o gün için Camille'in şizofrenliğine verilen, bugünden bakıldığında ise daha gerçekçi bulunan bir söylentidir. Yine de bu konuda Camille'in kendi notları dışında kesin bir bilgi yoktur, Rodin'in Camille'e yazdığı mektuplar yıllar önce çalınmış ve yazılı birçok kanıt ortadan yok olmuştur. Bir iddiaya göre Rodin, Camille'in aklını yitirdikten sonra yaptığı heykelleri kendi ismiyle sergilemiş, bir iddiaya göre ise Balzac heykelinde kullandığı fikri Claudel'in üzerinde çalışmakta olduğu bir dev figüründen çalmıştır.
Birçok iddianın kesinlikten yoksun olmasına karşın, Rodin ve Claudel ilişkisinde emek sömürüsünün birçok biçimi ve bu anlamda bir hırsızlığın söz konusu olduğu su götürmez bir gerçektir. Rodin'in ömrü boyunca direk olarak yontma işini asla kendisinin yapmadığı ve beraber çalıştıkları tüm o yıllar boyunca bu işi en iyi öğrencisi ve en yetenekli iş arkadaşı olan Camille'e bıraktığı bilinmektedir. Yani Rodin'in çıkarttığı figürleri doğrudan yontan Claudel'dir. Başka bir deyişle Sabancı müzesinde hayranlıkla izlediğimiz yapıtların bir kısmı için sanat ansiklopedilerinde adı geçmeyen bu kadın heykeltıraş ter dökmüş ve büyük ihtimalle heykellerin yaratılma sürecinde de Rodin'le beraber kafa yormuştur.
Bunun da ötesinde birçok sanat eleştirmeni Rodin'in Camille'le ilişkide olduğu dönemde verdiği eserlerin sanatçının önceki ve sonraki döneminden çok temel farklılıklar taşıdığını kabul etmektedir. Örneğin Rodin'in bu dönemdeki heykelleri öncekilerin aksine statik olmaktan çok bir dans formu içinde hareketlidir ve heykelin üç boyutlu olmasının getirdiği sonsuz bakış açısını en iyi biçimde kullanmaktadır, ki bu Camille'in henüz çocukken bile sahip olduğu bir yetenektir. 

Claudel'in Japon ressam Hokusai'den çok etkilendiği ve özellikle son dönem yapıtlarında, ve Japon sanatının sadeliğine ulaşma çabası içinde olduğu göze çarpmaktadır.
Claudel sadece önemi bir sanatçı olarak değil aynı zamanda, çağının kalıplarını hem sanatsal boyutta hem de bir kadın olarak yıkmak için ölesiye mücadele etmiş bir kadındır. Eserlerinde apaçık ortada olan bu çaba bile tek başına onu sanat tarihinin önemli figürlerinden biri yapmaya yetmekte ve bu cesur kadın isminin geçtiği sansasyonlardan çok heykelleriyle hatırlanmayı hak etmektedir. (ÖY/TK)