Saturday, June 22, 2013

Trajik sondan komik bir başlangıca: FKF girişimi

İhsan Çaralan
  • Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), 1960’ların ortasında, liberalizm ile sosyalizmin, devrimcilikle reformizmin henüz ayrışmadığı, herkesin kendi kafasına göre sosyalist, kendince anti emperyalist, devrimci ya da sosyal demokrat olduğu bir dönemde, “tartışma kulübü” olarak kurulmuş bir örgütlenmedir. Ama (herkesin kendince olsa da) sosyalizm ve antiemperyalist mücadelenin, harekete geçmeyi, mücadele etmeyi hissettirmeye başlamasıyla birlikte FKF etrafında toplanan gençler, hızla FKF’den kopmaya başlamış, önce Deniz Gezmiş ve arkadaşları FKF’den ayrışarak Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)’ni kurmuş, sonra da DÖB ve daha geniş bir öğrenci gençlik kesimi birleşerek dönemin en etkili gençlik örgütü olacak olan Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Dev-Genç)’nu, kurmuşlardır. FKF bu dönemden itibaren reformcu, parlamentarist, “güler yüzlü sosyalizm” savunucusu kimi öğrenci ve akademisyenlerin örgütü olarak, (örgüt demek bile yanlış, bir çevre olarak) kalmıştır.
    FKF’LİLERİN SON EYLEMİ
    Bu dönemden sonra hiçbir etkinliği kalmayan FKF, mücadele eden gençlik kesimlerini “goşist” olarak suçlayan, “akıllı sosyalistler” olarak gençlik mücadelesi içinde mücadeleyi geriye çekmenin etkisiz odağı olarak kalmış, yavaş yavaş da sönüp gitmiştir. FKF’nin değilse de FKF’lilerin bilinen son eylemleri de; 6. Filo‘yu protesto etmek için Taksim’den Dolmabahçe’ye akan gençlik kitlesinin önüne İTÜ’nün Gümüşsuyu binası önünde, ele ele tutuşup barikat oluşturarak, gençlerin
    Dolmabahçe’ye inmesini engellemek için son bir gayret göstermeleri olmuştur.
    Hani bugün gençliğimizin her 6 Mayıs’ta, Denizleri anmak için Taksim’den Dolmabahçe’ye inmelerine neden gösterdiğimiz, Dolmabahçe’ye çıkan 6. Filo’nun erlerinin denize atıldığı eylemi engellemek istemiştir FKF’nin kalıntıları. Ve bu FKF’lilerin son eylemidir. Bir daha da FKF adına bir tutum ve etkinliğe en azından gençlik içinde pek rastlanmamıştır.
    Ne var ki bugün, her yıl bu eylemin “izinden yürüğünü” göstermek için Dolmabahçe’ye inen bir siyasi partinin gençleri, kendilerini “FKF’yi yeniden kuran gençler” olarak lanse etmektedir. Ve tabi burada şu soru geliyor akla; bu gençler acaba bundan sonra Dolmabahçe’ye mi yürümeyecekler, yoksa hem Dolmabahçe’ye yürüyüp hem de o yürüyüşü 44 yıl önce engellemek isteyenlerin mirasçısı oldukları üstünden FKF faaliyeti yapma çelişkisinin ağırlığını mı taşıyacaklar?
    İşte FKF’nin gençlik mücadelesi açısından, sonrasına uzanan bir etkisinin olmaması, dahası olumlu ciddi bir etkinliğe, kendine has bir özelliğe sahip olmaması nedeniyle, onca 68 hayranlığına karşın, bugüne kadar sol çevreler içinde FKF kurmak isteyene pek rastlanmamıştır. Doğrusu ya, tek olumlu yanı “ilk” ve “ne yapılacağının bilinmediği” bir zaman diliminde kurulmuş olan ama sonra gençlik hareketi içinde onu geriye çekmenin merkezine dönüşen bir gençlik örgütünü, kendisini devrimci, mücadeleci, hatta komünist göstermek isteyen hangi çevre yenden kurmak ister ki?
    FKF'Yİ YENİDEN KURMAK
    Ne var ki istenmiştir. Ve yaklaşık iki aydan beri bir siyasi çevrenin gençleri “FKF’yi yenden kurmak”la övünmektedirler. Peki bu çevre ve gençleri kurdukları FKF’nin geçmişteki rolünü ve bugün kendilerine ne katacağını bilerek mi bu ismi tercih etmişlerdir?
    Elbette bunu gençler yapsa, doğrusu çok da üstünde durmaya değmezdi; “Nihayet gençtirler, bilmezler FKF’yi ve onun nasıl bir miras bıraktığını” diye düşünülebilirdi ama öyle değildir. Çünkü bu gençler kendisine “komünist” diyen, her sözün başını vurgulamaktan hoşlanan bir partinin gençliğidir ve büyük olasılıkla da bu parlak fikri, “ağabeyleri” vermiş olmalıdır. Ve öyle anlaşılmaktadır ki, bunu yaparken bugünkü gençlik politikalarıyla FKF’nin özellikleri arasında nasıl bağ kurabileceklerini de çok umursamamışlardır. “Biz yaptık oldu!” işte demektedirler.
    MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK
    Evet, FKF hakkında bugüne kadar sadece gençlik hareketinin tarihiyle ilgili incelemeler yapanlar, onu bir ilk girişim olması bakımından bir yere koymuşlar, bu “ilklik” bakımından, sonradan onun ne hale geldiğini de çok önemsemeden, belirli bir saygıyla da söz etmişlerdir. Bu yüzden de bugüne kadar FKF siyasi polemiklere pek konu olmamıştır. Çünkü FKF sonraki yıllarda gençlik hareketi içinde bir çizgiyi temsil eden bir eğilim olarak sürmemiştir. Aynı nedenle bizler de bugüne kadar bu konuda pek bir şey söylemedik.
    Ama bugün FKF, hem de bir ad ve geçmiş istismarcılığından da öte gençlik hareketinde yeni bir bölünme yaratmak amacıyla da “FKF’yi yeniden kuruyoruz” diye, bir marifet yapıyormuş gibi böbürlenerek, ortaya atılınca, “neyin kurulmak istendiği”ni de konuşmak gerekmiştir. Yoksa amacımız, “40 yıl önce şunlar olmuştu; şunlar kötü işler yaptılar” diye “ölüp gitmiş” bir örgütlenme üstünde tartışmak değil. Evet biliyoruz; ölünün arkasından kötü konuşmak geleneğimizle pek uyuşmaz. Ama ne yaparsınız ki, ölüyü sahiplenir görünenler tabutta “Ölümsüz bir Aziz” yattığını iddia edip onu yeniden ortaya çıkarmaya kalkınca, “mevtayı nasıl bildiğimizi” de söylemek kaçınılmaz oluyor.
    BİR ÇİZGİNİN AD'LA BULUŞMASI
    Biz “adcı” değiliz. Yani bir nesnenin ne olduğunu onun adı belirlemez. Bu yüzden de bugün bir gençlik kesiminin adlarını FKF koyması, onun niteliğini belirlemezdi. Ama, bunu “FKF’yi yeniden kuruyoruz”a dönüştürüp, ne yapmak istediklerinden çok, (Kaldı ki yaptıkları kendi fraksiyonlarının sorununu tüm geçliğin sorunuymuş gibi koymaktır.) FKF’yi kuruyoruz propagandası yapılınca, tartışma ister istemez “FKF neydi?”ye gelmiştir. Hele de FKF adını, sanki geçmişte görülmemiş mücadeleler vermiş mücadeleci bir gençlik örgütü varmış da bugün gençlik mücadelesini, sorunlarını onun mirası üstünden aşacaklarmış havası yaratılınca elbette sorun bir “ad” sorunu olmaktan çıkıp; bir çizginin “ad”la birleşmesi olmuştur. Bizi “ölünün arkasından kötü konuşmaya” zorlayan da bu olmuştur.
    Evet gençlik hareketinin devasa sorunlarını aşmaktaki zorluklar, kimi gençlik çevrelerini geniş gençlik yığınlarını birleştirecek bir platform açarak, gençlik mücadelesini birleştirerek sorunlarını aşma yerine, kendi fraksiyonlarının sorunlarını “çözmek” için yol yöntem arayışına, günü kurtaran çözümlere sarılmaya indirgemektedir. O zaman da böyle savrulmalar yaşanmakta; dünyanın, hayatın gerçeklerinden hareketle sorunları çözmek yerine “ölmüş ataların ruhlarına” sığınmak, onlardan medet ummak daha kolay gözükmektedir.
    SORUN SİYASİ GÜÇLERİN SAVRULMASI
    Kaldı ki bugün sorun ilk FKF döneminde olduğu gibi gençliğin bir savrulması sorunu değil arkalarındaki siyasi güçlerin savrulması olarak ortaya çıkmaktadır.
    Bu yüzden burada ister istemez akla Marks’ın (*); “Tarihte her önemli olay iki kez tekrar eder; birincisinde trajedi ikincisinde komedi olarak” şeklinde ifade ettiği ibare gelmektedir.
    Çünkü FKF’nin yeniden kurucuları şahsında bunu görüyoruz. İlk FKF, Dolmabahçe’ye inmek isteyen gençlerin önüne barikat oluşturmaya kalkarak trajik bir sahneyle bitmişti; şimdi FKF’yi yeniden kuracaklarını iddia edenlerle de hem iddialarıyla hem yeni FKF’ye biçtikleri rolle, hem de bu kuruluş sürecinde giriştikleri çocuksu atraksiyonlarla bu son FKF’yi daha baştan bir “komedi” olarak sahneye çıkarmaya çalışıyorlar.
    Olan budur!
    (*) Hegel’in tarih felsefesinde yaptığı bir değerlendirmede “Tarihte her önemli olay iki kez tekrar eder” demesini ele alan Marks, Louis Bonapart’ın Darbesi’ni incelerken, Hegel’in bu sözüne, “birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak” eklemesini yaparak Hegel’in sözü üstünden Napolyon Bonapart’ın 1799 darbesiyle yeğeni Louis Bonapart’ın 1851 darbesini karşılaştırmıştır.
    * Bu yazı gazetemizin Genç Hayat ekinin 180. sayısında yayımlanmıştır.