Thursday, May 30, 2013

Dersim'in Kayıp Kızları: İki Tutam Saçın Peşinde...


Bugün 80'li yaşlarını süren iki kadın; Huriye Arslan ve Fatma İçin... 1938'de Dersim'e "medeniyet götürmek" için yapılan askeri harekâtta ailelerinden kopartılan iki kadın. Doğdukları topraklardan alınıp askerlere verilen, saçları kesilen, kıyafetleri değiştirilerek "Türkleştirilen" iki kız çocuğu...
Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan'ın üç yıl boyunca yürüttükleri çalışmalar sonucu hazırlanan "İki Tutam Saç - Dersim'in Kayıp Kızları" isimli belgeselin iki karakteri... Ama hikâye Huriye Arslan ve Fatma İçin'in yanı sıra kaderleri onlara benzeyen sayısız kız çocuğunun da hikayesi...
Filmin galası dün akşam (2 Mart) Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda, çok sayıda sanatçı, yazar, siyasi parti temsilcisinin yanı sıra "Dersim'in kayıp kızlarının" da katılımıyla yapıldı. İlginin yoğun olduğu, çok sayıda kişinin salonda yer kalmaması nedeniyle fuayedeki ekranlardan izlediği filmin yönetmenlerinden Nezahat Gündoğan şöyle diyor:
"Yüzleşilmesi gereken bir tarih vardı. Dünyada ne yazık ki birçok benzerlerinin yaşandığı katliamlarla yüzleşmek gerekliydi. Ben de içinden geldiğim, bildiğim kültürün, Dersim'in hikâyesinin peşinden gittim. Dersim'in karanlık tarihine döndüm. Bir anlamda öykü beni buldu. Yaptığımız sözlü tarih çalışması sırasında konuştuğumuz Dersim'li kayıp kadınların yaşadıkları bu filme dönüştü."
Gündoğan heyecanlıydı. Tıpkı filmi izlemeye gelen yüzlerce kişi gibi. Herkes ekranda neyle karşılaşacaklarını bilmemelerine rağmen Dersim'de yaşananları düşünerek biraz buruk gösterim saatini bekliyordu.
Önce senarist-yönetmen Sırrı Süreyya Önder sahneye çıktı. Ağzından şu cümleler döküldü:
"Bu film henüz kurgu aşamasındayken Nezahat bana filmi izletti. Ben de kendimce önerilerde bulundum kurgusuna dair. Birkaç değişiklik yaptık ama biz ne yaparsak yapalım filmin hikayesi sarsıcılığından bir şey kaybetmedi."
"Bu ülkede her şey olabilirisiniz ama kendiniz olamazsınız. Türkiye'nin siyasi tarihi bunun üzerine kurulu" diyen Önder bu acıların bir daha yaşanmamasını dileyerek sözü Nezahat Gündoğan'a verdi.
Gündoğan filmini, Dersimli kızları, iki tutam saçlarının hikâyelerini anlattı. Filme emek verenlere teşekkür etti ve ardından gösterim başladı.
Yapımı üç yıl süren, çekimleri Adıyaman, Dersim, Bursa ve İstanbul'da gerçekleşen film Huriye Arslan ve Fatma İçin'nin anlatılarıyla başlıyor. İki kadın, 70 yıl sonra Adımayan'da buluşuyorlar. Tek başlarına konuşurken acılardan, travmalarından, suskun geçirdikleri yıllardan, anne-babalarını, kardeşlerini özlediklerinden bahsediyorlar. Zaman zaman gözyaşlarıyla... Ancak her daim dinç durarak, bazen hayatlarından vazgeçme noktasına geldiklerinde dahi yakınlarını düşünerek hayata tutunmalarından sebep o kadar güçlü iki karakteri dinliyoruz ki içimizde hissettiğimiz acı, sıkıntı, öfke çoğu zaman onların yaşama inatlarına duyduğumuz hayranlığa bırakıyor yerini.
Birlikte görüntülendikleri karelerde ise çoğunlukla çocukken oynadıkları oyunlardan,  yarım yamalak hatırladıkları anılardan bazen gözleri dolsa da hep yüzlerindeki o güneşli gülümsemeyle anlatıyorlar.
Arslan ve İçin "şanslı" kayıplardan. Zira 70 yıl sonra olsa da yakınlarını bulmuşlar. Ancak Dersim'de ailelerinden kopartılan ve hala kayıp olan çok sayıda kadın var.
Filmde bu ailelerden ikisini de dinliyoruz. Kendisine kaybolan ablasının adı verilen Şemsi iki ayrı bez parçasına sarılı iki tutam saçları gösteriyor. Annesinin kayıp olan iki ablasının özlemlerine dayanmak için, olacakları tahmin edermiş gibi kâküllerinden kestiği iki tutam saçı nasıl sarıp sarmaladığını ve ölene kadar da boynunda sakladığını anlatıyor. Sonra annesine kızarak "Neden bunları bana bıraktın? Ben bunlarla nasıl yaşayacağım? Bunları kimlere bırakacağım?" diyerek  biraz şikâyet ediyor biraz özlediğini söylüyor. Ama hep ağlıyor.
İnsanın aklı bu acıyla nasıl yaşanacağını almıyor. Ama Dersimli kayıp kızların yakınları bir gün bulacağız umuduyla her türlü acıyla da baş ediyorlar. "Bir gün" diyorlar hepsi, "onları bulacak ve yeniden büyük bir aile olacağız".
1938'de Dersim'de yaşananları okuduğunuzda Dersimli kızların dramlarını da daha iyi anlayabiliriz.
Şemsi'nin, Huriye'nin, Fatma'nın ve bilinen ya da bilinmeyen onlarca kadının belleklerinden hiç silmedikleri, bir gün tekrar tutmayı ümit ettikleri elleri tutmalarının sağlanması bu ülkede yaşayanların insanlık borcu. Ve Nazan Gündoğan'ın da bianet'e dediği gibi Huriye'nin Fatma'yı bir daha görebilmesi gibi daha nicelerinin de ailelerinin yaşayan üyelerine sarılmalarını sağlamak bu ülkenin yüzleşmekten kaçındığımız o karanlık tarihine bir ışık tutacak kadar güçlü.
Film bitti. Şevval Sam'ın sesinden "Yol Türküsü" çalmaya başladı. Işıklar aydınlandığında salondaki çok sayıda kişi gözyaşlarını "çaktırmadan" siliyordu. Salonun çıkışında bazıları üzerlerine çöken kasvetten, hikayenin gücünden/acısından bir garip alemlere gitmişti.
Gösterimin ardından Kazım Gündoğan "Bu salondan çıkanların kendi yüreklerine iki tutam saçı bağlayarak buradan ayrılmalarını umuyoruz" dedi. Umudu gerçek olmuştu. Dün akşam Cemil Reşit Rey'den ayrılan yüzlerce kişi gönüllerine Dersimli kayıp kızların iki tutam saçını bağlayıp çıkmıştı.

Birkaç not:
"İki Tutam Saç - Dersim'in Kayıp Kızları" filminin hikayesi o kadar güçlü ki filmdeki teknik eksikliklere ya da kurguya takılmıyorsunuz bile. Bu nedenle Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan'a bizleri bu hikâyelerle buluşturdukları için teşekkür ederim.
Bir diğer teşekkür de filmin metnini yazan Sema Kaygusuz'a, öyküye sesini veren Jülide Kural'a, harika müzikleriyle hikâyeyi sahici kılan Mikail Arslan'a ve Şevval Sam'a. (BÇ)