Wednesday, June 20, 2012

ARTAUDVÂRİ: DELİLİK VE İNTİHAR TEMSİLİ

ARŞİVDEN / ARTAUDVÂRİ: DELİLİK VE İNTİHAR TEMSİLİ

Ömer Öztürk

MÜHİM İKAZ: Yazım bir temsil tecrübesidir. Olumsuz eleştiriler daha iyiye, daha “mükemmel”e (ki “tamamlanmış”, “tamam” demektir) erişme çabasının metnî bir dışavurumudur. O sebeple, olur a, alınganlık gösterilmemesi, mümkünse isim verilerek alıntı yapılması, önemle rica olunur. Yazar…

ANLATICI: Antonin Artaud’nun depresyonu vardı. Depresyon ve onun uzantısı rahatsızlıklar bir sanatçıyı, bir oyuncuyu besler (ikinci-ara-ses: mesela kadın bağımlılığı bir aktör ve bir oyun yazarının yaratıcılığını arttırır), şahsiyetinin bir parçası olan ruhî buhranlar (ikinci-ara-ses: toplum-dışılık, sinizm, söz gelimi Atina’nın orta yerinde mastürbasyon yapan Diyojen v.s.) ve fikri sabitler (ikinci-ara-ses: Artaud kendini mumya addediyordu. Ruhu bedeninden ayrılmış, ruhsuz, hissiz  ama yaşayan bir mumya, bir ölü. Genç yaşta sırtına saplanan bıçak, vahşet tiyatrosu manifestolarının başlangıç noktasını teşkil edecektir. Kuralcı tiyatro kalıpları ıskartaya çıkarılacaktır) bir  onun sanatını zirveye çıkarır; ortaya hissî, ölümsüz, lezzetli eserler çıkar. Oyuncular ve yazarlar çoğul kişiliklidirler. Sıradan insanlar sıradan yaşamlar sürerler, dünyayı deliler ve dahiler idare ederler.

Kasvetli, kapkara bir sahne ki, dünyanın ve insanların gerçek yüzünü aksettiriyor. İnsanlar oldukları gibi değiller, zaten o yüzden kararmış sahne, o yüzden değil mi ki, düşmüyor gölgeler…

OYUNCU: Delilik, dahiliğin arka kapısı. Dahiliğe açılan kapı. İşte kapı, işte sapı. Nice dahiler ve dahi deliler taşıdı sırtında bu iki kapılı han. Bir kapısından girdik, öbür kapısından çıktık bu sahnenin; istikbal edildik (uğurlandık); dehlendi, yallahlandı kimimiz. Dünyayı deliler, dahiler yönetmiş, yönetiyor, yönetecek. Olmasaydı deliler, olur muydu Aliler ve Veliler! İşte o delilerden biri arz-ı endam ediyor: Antonin Artaud: aktör, şair, yazar, yazar bozar yine yazar. Deli dediysek, aptal da demedik ya. Kimin haddine. Aptal değil, abdal. Âlemin bir hayalhane (hayalevi) olduğunu, insancıkların orada ha babam de babam debelendiklerini çoook evvel idrâk etmiş bir ademoğlu.

Vahşet Tiyatrosu akımıyla metni, konuşmayı (ki iki yüzlü: yüze öyle sırta böyle) bertaraf edip, insanın en temel gerçeklerini gözler önüne seren, insanı adamakıllı ve kadınakıllı sarsan yoldaş Antonin fazlasıyla akıllanıp Tanrılığa soyununca ve hazır soyunmuşken dünyayı da yanlışlardan soyutlayayım diyende, hükümet tarafından akıl hastahanesine kapatılır ve senelerce çıkartılmaz. Sistemi eleştiren sanatçıların, yazarların, düşünürlerin tımarhaneye kapatılması pek eski bir gelenektir ve günümüzde de hâlâ kiraz, dut, soğan, sarımsak festivali misali, yaşatılmaktadır. Akıllı vatandaş hiçbir kurumu yargılamaz; o işi kıl kapan, kıllı-kılçıklı vatandaşlar üstlenir; kılçıksız vatantaş herşeyi kabullenmiştir. Örneğin devlet tarafından istihdam edilen müstahdem memurların ve memurelerin devleti eleştirmeye hakları yoktur. Onlar adları üstünde meeemur ve meeemureedirler. Belediye tiyatrosu belediyeyi (sözgelimi aski, iski, viski, kanalizasyon, izolasyon, koalisyon v.b.), devlet tiyatrosu devleti eleştirebilir mi? Eleştiremez. Eleştirebilse, bir Şişli Cevahir Faciası (eski dilde dram demektir) kaç yıldır sahnelenebilir mi? Fuayesi fuaye değil, sahnesi sahne değil; sıcak mı sıcak, bunaltıcı mı bunaltıcı, bir bardak su yok adamı -ve dahi kadını- ayıltıcı. Bir acayip bilmece, sıkıysa çöz çözebilirsen emice. Ölüleri Gömün, karşısı Azınlık Mezaristanı, dilerseniz oraya gömün. Gel vatandaş gel, AVM dibinde temaşahane. Temaşa şahane. Artaud hayatta olsa, Cevahir’e gelse, panik atak krizine girip, yandım Allah diye ardına bakmadan kaçar. Abiler, siz bu işi benden daha iyi biliyorsunuz diye ellerimize yapışır. Ve hemen yandaki La Paix’ye kapağı atar. Orada vatandaşlarıyla kucaklaşır ve kendini nörslerin şefkatli (!) ve dehşetli ellerine bırakır vesselam.

Veee devreye giren Belediye Tiyatrosunun 13 T.L.’lik müzikal orkestrası eşliğinde epilog ezgisini seslendirir:

Beni ben mi delirttim
Beni onlar delirtti
Peki onları kim delirtti?
Kim delirttiyse delirtti!
Birileri onları delirtti diye
Onların da beni delirtmesi niye
Delirtmeyin adamı ve de kadını

ANLATICI: Aktör ve aktrisler çoğul kişiliklidirler. Aktör aksiyon (eylem)’dan gelir ve aksiyoncu (eylemci) demektir. Geçmişte tiyatro mabetti. Dinlerden de eski olan ve dinlerin nüvesi yani çekirdeğini teşkil eden tiyatronun din-dışı olduğunu iddia edenler nafile çaba içindedirler.
Aynadır tiyatro. Sizi size yalansız-dolansız gösteren aynaya baktınız, yüzünüzde sivilce gördünüz, aynayı kırmanız mı icap eder? Ne aynayı kırın, ne de kendinizi. Tiyatro, burada ve şimdinin sonsuz hazzı, sonsuz raksıdır; ve siz rakkas ve rakkaseler; Carpe Diem, Ânı yaşayın, Carpe Diem, Ânı yaşayın, ölüm geldiğinde siz olmayacaksınız, Carpe Diem, Ânı yaşayacaksınız…
 SON SÖZ YAZARIN: Vaktiyle bir dergi için Antonin Artaud çevirmiştim. Yıllar sonra bunları bilgisayarımın arşivinden çıkarıp yeniden inceledim. 30 kitap sayfası kadar nakletmişim Artaud’nun leziz Fransızcasından. Şimdi oradan intihar konulu bir bölümü sizlerle paylaşıyorum:

 “ANKET

 YAŞIYORUZ, ÖLÜYORUZ. TÜM BUNLARDA İRADENİN ROLÜ NEDİR? ÖYLE GÖRÜNÜYOR Kİ ÖLÜMÜMÜZ BİR RÜYAYI ANDIRIYOR. GAYRİ-AHLAKİ BİR SORU SORUYORUZ:

İNTİHAR BİR ÇÖZÜM MÜ?

Hayır, henüz intihar bir varsayım. Gerçeğin tüm geriye kalanı gibi, intihardan şüphelenme hakkımı koruyorum. Şimdilik ve yeni düzene kadar varlıktan değil, olayların, eylemlerin, gerçeğin derin duyarlılığından ve içsel sarsıntıdan bahsetmekten şüphe duymak gerekir. Ben silsilevî ve düşünen bir CANIN duyarlılığıyla bağlandığım hiçbirşeye inanmıyorum, ve yine de hareket halindeki silsileleri biraz daha fazla ihmal ediyorum. İnsanlığın mevcut ve duyarlı varlığı beni rahatsız ediyor, ve çözümü tüm gerçeklikten iğrenmekte buluyorum. İntihar sadece iyi düşünen insanların efsanevi sonu, fakat intihar bana göre bir bilinmez. Bir nevrasteniğin (sinir hastası) intiharı hiçbirşey ifade etmez, ama intiharına karar veren bir insanın ruh hali, maddi koşullar ve olup-bitiş anı mühimdir. Tüm bu olguları görmezden geliyorum, insancıl halleri görmezden geliyorum. Dönüp duran dünya bana hiçbirşey söylemiyor. Hayat bana ıstırap veriyor. Erişebileceğim bir mevki yok. Ve şüphesiz bir hayli zamandır ölüyüm, zaten intihar etmişim yani. Kendimi öldürdüm anlayacağınız. Fakat bir intihar hakkında, Bizi yolumuzdan alıkoyan bir intihar hakkında siz ne düşünürsünüz DERSENİZ: Bunun benim için tek bir manası var. Ölümün tadını hissetmiyorum, varolmamanın, Antonın Artaud’nun kendisinden de zayıf olan benliği demek olan bu aptallıklar, vazgeçişler ve karşılaşmalar akıbetine asla uğramamanın tadını duyumsuyorum. Bunlar nispetinde, hiçkimse insanlığın temel zayıflığı demek olan zayıflığını hissetmemiş, hissedememiştir.

İMZA:  ANTONİN ARTAUD”