Saturday, April 14, 2012

Plaza de Mayo Anneleri

Hebe De Bonafini..”Kayıpların hepsi benim çocuklarım. Şimdi 30.000 çocuğum var.”

AMY GOODMAN:İsminizi, ait olduğunuz kuruluşu ve burada, Arjantin de ne yapmaya çalıştığınızı söyleyerek konuşmaya başlarmısınız?
 HEBE DE BONAFINI: Benim adım Hebe. Annelerin başkanıyım. Avukatlarımızın takip ettiği davalardan ayrı olarak, bizim Arjantin’de yapmaya çalıştığımız çocuklarımızın hayalini kurduğu ülkeyi kurmaktır, bunun için, evler ve okullar inşa etmek ve mahrum kalmış yerleri yaşanabilir kılmak, dışlanmış olanlara, – iki üç kuşaktır hiç çalışmamış, karton kutularda veya hırsızlık yaparak yaşayanlara- iş sağlamak için çalışıyoruz. Köylere (gecekondular) gidip onlara eğitim veriyoruz ve onlar kendi evlerini inşa ediyorlar. Ancak kendilerini eğitme, ilk ve orta okulu bitirme zorunlulukları da var. Aç olanları doyurmak için yemek sağlama yerlerimiz, ve de ev inşası için eğitim yerimiz sağlık kilinik ve hastahanelerde var. Çöplüklerde yaşıyorlardı – ve biz yaşanabilir yerler inşa ettik, benim yaşadığım yerden daha güzel olan yerler ve onlara evleri dayayıp döşeyip veriyoruz.
 AMY GOODMAN: Bize kendi kişisel hikayen hakkında konuşumusun? Mayo meydanı Annelerini nasıl kurdunuz?
HEBE DE BONAFINI: Genelde kendi kişisel hikayelerimiz hakkında konuşmuyoruz, çünkü yalnızca kendi deneyimim hakkında konuşmak adaletsiz olacaktır, benim biraz kendi hakkımda konuşmam diğer annelerin kendi hikayelerini anlatamaması demek olacaktır. Ancak hikayelerimiz birbirne çok benziyor. Bazılarımız bir , iki ya da üç çocuk kaybettiler; bana gelince kayıplarımın sayısı üç. Birini yoldan kaçırdılar, birini evden aldılar ve diğeri de sendika da toplantıdan alındı. Bu gibi yerler, üniversiteler kaçırma olaylarını gerçekleştirdikleri ana yerlerdi..
 AMY GOODMAN: Onlar kız ve oğullarınızmıydı?
 HEBE DE BONAFINI: İki oğlan ve bir kız. Ve oğullarımından birinin karısı, evimde yaşadığı için kızım gibiydi. Bir buçuk yıl içinde üçünü de aldılar.
 AMY GOODMAN: 1977?
 HEBE DE BONAFINI: 1977, ’77, iki ve ’78′de bir. 1978′de Dünya Futbol Turnuvası vardı, diğerini aldılar. İlk oğlumu aldıkları andan itibaren durmadım. O zaman Annelerin örgütü yoktu ve biz sokaklarda onları arıyorduk. Anneler olarak 30 Nisan 1977′de kuruluşumuzu yaptık. Ve o andan ve o günden beri meydana gitmediğimiz tek bir gün bile olmadı.
 AMY GOODMAN: Ve kızın, oğlun ve gelinin hakkında bir bilgiye ulaşabildin mi?
 HEBE DE BONAFINI: Bazı anneler toplama kamplarından çıkanlardan bilgi edinebildi ve bazılarımız aramalarında çok daha ısrarlı idi. Ve biz toplama kamplarından çıkanlarla konuştuk. Onlar dışarı çıktıklarında, ”Evet orda biri vardı ve şimdi o kişi Ensenada şehrinde” gibi şeyler söylüyorlardı, böylece bizde oraya gidip araştırıyorduk. Ve böylece bizi terörize edilmiş herhangi bir kimseye ulaştıracak her izi takip ediyorduk..Sık sık toplama kamplarında öylesine terörize edilmiş olarak çıkıyorlardı ki, konuşmak falan istemiyorlardı.
 Ve böylece, en büyük oğlumun ilk olarak comisaría’ya, clinica polis istasyonuna götürüldüğünü öğrendim. Varır varmaz 20 gün durmaksızın işkence gördüğünü öğrendim. Bunu polis istasyonundan çıkan birinden öğrendim. Comisaría, polis istasyonuna gitmeyi denedim, ve oraya gidip benim oğlum burada diye bağırdım. Ve beni orada dövüp sokağa attılar.
 AMY GOODMAN: Oğlunun ismi neydi?
 HEBE DE BONAFINI: Jorge. Hep yaptıkları gibi oğlumu değişik toplama kamplarına götürdüler. En küçük oğlumu en La Cacha isimli en büyük toplama kampına götürdüler.
AMY GOODMAN: Adı neydi?
 HEBE DE BONAFINI: Raúl. Ve yerin adı La Cachavacha idi ve Raúl oradaki çocuklardan biri idi. Onu bir çok kişinin olduğu bir sendika toplantısından aldılar. Ve büyük oğlumun karısını bir şekerçi dükkanından alıp götürdüler.

AMY GOODMAN: Adı neydi?
 HEBE DE BONAFINI: María Elena. Ezeiza kasabası yakınlarındaki Puente Doce, the 12.inci Köprü toplama kampına götürüldü. Çok güzel, genç bir kadın idi. Orada bulunan kayıplara yiyecek hazırlamasını emrettiler, bunu yapmalarının nedeni aralarında ayrılıklar yaratmak idi. O yiyecek hazırlamayı red etti ve onu hemen orada vurdular. Kurşunladılar.
AMY GOODMAN: Yiyecek hazırlamayı mı red etti?
HEBE DE BONAFINI: Yiyecek hazırlamayı red etti ve bundan dolayı öldürüldü, La Cacha’da ki bütün çocuklarımız, gençleri açlıktan ölüme mahkum ettiler. Onlara su ya da yiyecek vermeyip ölüme terk ettiler. Böylece hiç kimse orası hakkında konuşamayacak idi, orayı canlı olarak terk etmiş bir tek kişi bile yok.
 ESMA, gibi bazı kamplarda şahitler olduğu için bir çok yargılama yapıldı, bir çok tanık ESMA’dan çıktı. Ancak hiç bir tanığın olmadığı diğer yerlerde herkesi öldürdüler.
 Annelerin üç tanesi de kaçırıldı, en fazla bilgiye sahip üç kadındılar.1977 sonunda annelerin ilk kaçırılması gerçekleştirildi.
 AMY GOODMAN: Plaza de Mayo’da yürüyen annelerden?
 HEBE DE BONAFINI: Evet. Azucena, Maria ve Esther üç kadındılar. Azucena Villaflor Peroncu hareket içinde çok aktif idi. Maria Ponce Üçüncü Dünya Kilisesi ile çalışıyordu. Ve Esther biokimyacıydı ve aktif idi ve Paraguaylıydı, Paraguay’da ki Stroessner diktatörlüğünden kaçmıştı. Onları, Annelerin sayısı 200′e çıktığı günlerde 8 ve 10 Aralık 1977 günleri arasında kaçırdılar.
 Ve böylece yeni bir başlangıç yapmak zorunda kaldık. Hiç kimse meydana geri dönmek istemedi. Bir iki tanemiz annelerin evlerine gidip, ” Oğul ve kızlarımızı kayıp ettiler ve şimdide Anneler kayıp edildi. Ve şimdi birşeyler yapmamız lazım, şehitliği kabul edip oturamayız” diyorduk. Şehit olmak, çünkü bize herşeyi yaptılar. Ancak biz annelerin örgütünü kurmayı başardık ve önemli bir şekilde büyüdük ve şimdi herşeyi yaptığımız için büyük bir örgüt haline geldik.
 Şimdi çok radikal bir pozisyona sahibiz. Sosyal bir annelik anlayışımız var, çünkü bütün annelerin çocukları toptan kayıp olmadı.Ve böylece yalnızca bazı anneler için taleplerde bulunup diğerleri için bulunmamanın adaletsizlik olacağını düşündük Ve böylece herkes için taleplerde bulunmaya karar verdik. Başörtülerimizde yalnızca bir çocuğun ismi yazılı değil. Ve de bireysel mücadele olarak tanımlanacak herşeyi red ettik, çünkü adalet ile onarılması gerekenler para ile onarılmaz. Cesetlerin çıkarılması talep etmedik, çünkü ilk olarak bir devrimci hiçbir zaman bir ölü ya da bir torbanın içindeki kemikler değildir ve diğer söylenmesi gereken de, hiç kimse hiçbir zaman ortaya çıkıp, ” Evet onları ben öldürdüm” demedi. Böylece eğer onlar kabullenmiyorlarsa biz neden (tazminatı) kabul edecek idik?
 AMY GOODMAN: Diğer anneler kaçırıldığı zaman devam etme gücünü nereden aldınız?
 HEBE DE BONAFINI: Büyük bir sorumluluk idi. Birlikte protesto etmeye, çalışmaya başladık,verdiğimiz söz çocuklarımız için çalışmayı hiç bir zaman bırakmamak – ilk olarak onları yaşarken bulmak ve sonra da adalet için uğraşmak ve sonra da onların gittiği yolda ilerlemek, onların uğruna yaşamlarını verdikleri yapılması gerekenleri yapmak idi.
 AMY GOODMAN: Adli Tıp projesı hakkında konuşurmusunuz?
 HEBE DE BONAFINI: Hayır, bu bizimle ilgili bir proje değildir çünkü annelerden daha çok baba/anneannelere aittir. Nineler meydana gitmiyorlar. Onların görevi- torunlarını ya da onların kemiklerini bulmaya çalışıyorlar. Daha önce söylediğim gibi bu bizim işimiz değil. Hali hazırda onların hepsini bulamayacağımızı biliyoruz. Hiçbir zaman çocuklarımı bir torbaya konmuş kemikler olarak düşünemem. Hayatlarını inançları için feda ettiler, bu büyük bir şeydir, ve böylece kendimizi Batılı ya da Hristiyan cenaze törenleriyle ya da DNA için bir damla kan ile durduramayız. Bizim varlık sebebimiz bu değildir.
 AMY GOODMAN: Hebe kullanadığınız beyaz başörtüleri hakkında bilgi verirmisiin?
 HEBE DE BONAFINI:Bütün anneler biraraya geldiği zaman 200 kişi kadardık. 14 anne çivarında başladık, sonra da sayımız 200′ü geçti. 1977 Ekim ayının ortalarında, Maria günü,burada bir kamu gösterisi yapıp ve bunu bir ibadet yerinde gerçekleştiriyorlardı. Ve gençler, bir çok genç oraya gidiyordu. Anneler olarak gitmeye karar verdik, ancak o zaman birbirmizi tanımıyorduk. Hepimiz Beba, Pipa, Chola gibi takma isimer kullandık. Birbirimizin gerçek isimlerini bile bilmiyorduk. özellikle yaptığımız bir şey değildi. 70 km yürüdükten sonra kendimizi gece karanlığında tanımak için ”neden bir başörtüsü takmıyoruz” dedik. Bu annelerden birinin önerisi idi çünkü o zamanlarda heniz kağıt ürünleri yoktu. Böylece ilk başörtüsü bir mendilden yapıldı. Sonra biz ismi başörtüsüne yazdık ve sosyal ilişkiler kurduk ve sonra bütün isimleri koyduk. Ve bu bizi bütün dünyada tanıtan işaret haline geldi.Sanki çoçuklaırmızın bize sarılmaları idi. Bizi ölüm ile özdeşleştirmelerini istemiyoruz. Bizi yalnızca yaşamla özdeşleştirmelerini istiyoruz.
 Adına ESMA (eski gözaltı merkezi-toplma kampı) denilen yer, müze değilde sanat okulu haline geldi. Ona yeni bir isim verdik: Ecune, manası çocuklar için bir kültür alanı olmasıdır. Şimdi, orada bir oyun sergilenecek, bu çok güzel bir şeydir. Emekliler, çoçuklar herkes oraya gidiyor. Orası bir ölüm yeri idi, biz yaşamın simgesi haline getirdik ve oraya yaşam verdik. Başkan Néstor Kirchner’den Denizcilik okulunu istedik, orayı istedik. İşkençe ve infazlar için eğitimi orada verdiler. Ve şimdi orada, o aynı yerde, insanları mutlu yapmak için yaşam öğretimi sunuyoruz.
 AMY GOODMAN: Ya Mayo meydanında taşıdığınız resimler?
 HEBE DE BONAFINI: Artık o resimleri taşımıyoruz. Burada bir resim var- taşıdığımız bütün resimlerin birlikte kolajı. Bu resimleri kullanıp bir piramit haline getiriyorduk. Yaptığımız piramiti üzerinde isim olmayan resimlerle kaplıyorduk. Ve şimdi onların hepsini, çocuklarımızı ve şimdiden sontra devrimcilerin potrelerinin galerisi olarak kullandığımız kültür binasına götürdük. Oldukça, oldukça etkileyici ve onların orada olması güçlü bir semböldür.
 AMY GOODMAN: Ve neden özellikle Mayo meydanında yürüyüş yaptınız?
 HEBE DE BONAFINI: Çünkü hükümet binalarının önündeki meydandır. ve oraya gitmek için bir çaba gerekiyordu. Aynı Beyaz Saray gibi. Ve oraya gitmek her zaman zor idi.
 AMY GOODMAN: Hebe, şu anda yürütülen mahkemelerin önemi hakkında ne söylemek istiyorsunuz?
 HEBE DE BONAFINI: Delillere sahip olduğumuz toplama kampları hakkında yürütülen davalara katılıyoruz. Başarılı bir avukat grubumuz var ve onlar bu davalara bakıyorlar. Ancak on yıl kadar önce, nasıl hatırlanmamız gerektiği hakkında bir öneri sunduk, çünkü hepimiz yaşlanıyoruz, yaşlarımız 80-96 arasındadır. ve böylece kendimize nasıl hatırlanmak istediğimizi sormaya başladık. Adalet için askerlerle mücadele eden anneler mi ? Ya da çocuklarımızın aynen savaştığı gibi yeni bir ülke için inişa edebilecek anneler olarak mı? Böylece yaşamımızın bu aşamasında – bir askeri yetkiliyi hapse koymak mı yoksa bir çocuğun yiyecek ve eve sahip olması, ve belkide sağlık servisleri sahip okuyan biri olması mı önemliidr?
 Biz çocukların mutluluğunu seçtik, bundan dolayı Paylaşılan Rüyalar adını verdiğimiz konut projesini kurduk ve gayet güzel evler inşa ettik. Ve bunun nedeni çok fakirler için inşa edilen acil köyleri ortadan kaldırmak idi. İnsanların çöplüklerde yaşadığını ve üç ay sonra da kadın ve erkek birlikte çalıştığını, evler inşa ettiğini, yeniden bu ülkenin vatandaşları olarak kendilerini hissetmelerini görmek çok duygulandırıcı idi. Onlara, bir iş sağlamak için, daha önce yaşamlarını nasıl kazandıklarını bile sormadık. Tek başına bir iş imkanı bile onların yaşamlarını değiştiriyor. Uyuşturucu ve alkolü bir tarafa bıraktılar ve bu, derin ve nefes kesici bir dönüşüm idi.
 AMY GOODMAN: ”Niçin geriye bakıyorsunuz? ileriye bakın, bunlar tarih oldu”, diyenlere ne diyorsunuz
 HEBE DE BONAFINI: Gerçekte eğer tarihi yoksa bir ülke inşa edemezsiniz. Geriye bakıp bundan dolayı paralize olmuyoruz. Bu yalnızca bir hatırlama sorunu da değildir. Hatıraların üretici olmasına ve birşeyler inşa etmeye yaraması gerçekliğine dikkat çekiyoruz. Bunun için ileriye bakıp mücadeleye karar verdik, böylece insanlar hakları olan şeylere sahip olsunlar dedik. Biz bunu yapabildik çünkü Başkan Kirchner bizle bir sözleşme imzalayıp önerilerimizi kabul etti, çünkü bizim bir paramız yok idi. Bize saygı duydukları için itibarımız var, çünkü biz çalıp çırpmayız. Ve bu yılın sonunda(2010) inşa ettiğimiz evlerin sayısı 10.000′e ulaşacaktır. Bizim için büyük bir başarıdır, büyük bir rakam.
 AMY GOODMAN: Hebe, 1976 öncesi dönemi hatırlatığınızda, o zaman belki de ciddi olarak bakmadığınız, ülkenin nereye doğru gittiğine dair işaretler nelerdi?

HEBE DE BONAFINI:1976 öncesi önemli sayıda ölüm olayı vardı çünkü mafya gibiydiler. hatta 76 öncesinde de anti-komünist blog insanları öldürüyordu. ve o dönemde de öldürülen gençler vardı. O zaman da büyük bir baskı ve zulüm vardı. Bizim militan olan çocuklarımızda her zaman tehlike altında idi, ancak ne kadar ciddi ve feci bir durumla karşılaşacağımızı bilemedik. Hiç bir şekilde bunu bilemedik. Ben evimde çalışıyordum ve onlar eğitim görüyordu, 1976 öncesi biz normal bir aile idik.
 AMY GOODMAN: ve çocuklarınıza ”bunları niçin yapıyorsunuz” diyormuydunuz?
 HEBE DE BONAFINI: Bazen onlara yardım ettim, çünkü onların bazı arkadaşları gelip bizde kalıyordu. Ancak bu bir risk almadan rahat bir desetk sağlama biçimi idi. Oğlum bana, ” bizimle gel, hapistekileri destekelmek için yürüyüşe katıl,” dedi. “Hayır dedim, yürüyüş için hazırlayacağınız pankartları yaparım” çünkü bu daha az emek gerektiren bir şeydi.
 AMY GOODMAN: Ve dışarı çıkıp o pankartlardan birini elinize aldığınız ilk günü hatırlıyormusunuz?
 HEBE DE BONAFINI: Benim çocuklarım alıp götürülüne kadar çocuklarımla tutukları desetklmek için yapılan yürüyüşlere gitmedim. Benim çocuklarım alındığı zaman, bir grup anne ile birlikte meydana gidip, Videla için o ünlü pankartı açtık. Aylar geçip bizim grup büyümeye başlayınca, polis geldi ve ” Meydanı terkedin” dedi ve bizde o zaman yürümeye başladık. (çvr:Toplantı yasağından dolayı grubun aynı yerde durmaması için meydanın içinde birlikte yürümeye başladılar )
 AMY GOODMAN: Videla için açılan meşhur pankart neydi?
 HEBE DE BONAFINI: Bir mektup resmiydi. Anneler olarak yazdığım son derece masum ebeveynler olarak çocuklarımızı sorduğumuz ve özellikle de nerede olduklarını sorduğumuz bir mektup idi.
 AMY GOODMAN: Videla cevap verdi mi?
 HEBE DE BONAFINI: Hayır.
 AMY GOODMAN: ve o dönemde ki medya nın tepkisi neydi?
 HEBE DE BONAFINI: O zaman basın ve medya askerleri destekliyordu, ve biz anneler tehlikeli idik. Yürüyüş için meydana gittiğimiz her perşembe günü bizi gözaltına aldılar. ve bizi bıraktıkları zaman, yeniden her perşembe günü geri gittik.
 AMY GOODMAN: Medya kuruluşları Clarín, La Nación gibileri mi?
 HEBE DE BONAFINI: Onlardan bir şey beklenemezdi.
 AMY GOODMAN: Haber haline getirmiyorlarmıydı?
 HEBE DE BONAFINI:Sanki bu ülkede olumsuz hiçbir şey olmamış gibi haberler yayınlıyorlardı. Kayıplar, Avrupa’dan gelen bir icat veya ülkemizin hakkında kötü bir intiba yaratmak isteyen grupların bir işiydi. Sadece Anneler ortaya çıkmaya başlayınca hikayelerimiz daha fazla basılmaya başlandı. Basında önemli bir şekilde yer almasının nedeni ABD’li bir gazetecinin gelmesi idi. Ve bu gazeteci çok üstü ürtülü bir şekilde sorular sormaya başladı. Polis onun bunları yaptığını görünce onun belgelerini sordu, ve biz ona ”belgelerini verme çünkü geri vermeyecekler” dedik. Biz anneler belgeleri isteyen polisi çevirip ısrarla belgeleri geri vermesini talep ettik. O birazcık hırpalandı ama belgeleri geri verdi. Ve bu olay, Mayo meydanında çocuklarını arayan annelerin ABD’li bir gazeteciyi savundukları şeklinde dünya basınında yer aldı.
 AMY GOODMAN: Onlar kimdi? daha doğrusu kim idi?
 HEBE DE BONAFINI:bayan bir gazeteci idi. ve bizim tarihimiz içinde ismine yer verdik. Ancak şimdi ismini hatırlamıyorum, Çok cesur bir kadın idi.
 ABD’deki insan hakları örgütlerinin yoladığı Terence Todman geldi ve biz Terence Todman’ın bizi görmesini talep ettik. ve saat 11′de Mayo meydanına gittik. ABD’den gelen bu insan hakları temsilcisine kötü bir imaj vermemek için Videla hükümeti bir delegasyon yolladı ve,ğer anneler meydanı terk edip, evlerine dönerse bizle görüşeceklerini söylediler. Bu anneler arasında bir ayrılık yarattı: bazılarımız ” bizle görüşecekler eve gidelim” derken, diğerleri, ”hayır, biz bir yere gitmiyoruz” diye ısrar etti. Bazı anneler gitti ve diğerleri ise meydanda kaldı.
 Ve o zaman askeri bir kamyonu yolladılar, ellerinde ağır silahlar olan askerler vardı, kamyondan indiler. Ve kamyondan indiklerinde biz onlara ”Nişan al,ateş et” dedik. İşte o zaman kadın gazeteci cesaretimiz karşısında çok etkilendi. Bize ”bunu nasıl yapabiliyorsunuz” diye sordu. O anın olaylarını haber haline getiremedi ancak bunlar oldu. Böylece gazeteciler gelip, olay sonrasını araştırmaya başladı gercekte onlarda baskı ve zulüm gördü. Hiçte kolay değildi.Bu hikayenin dışarıya çıkmasını istenmiyordu.
 AMY GOODMAN: Cesaretiniz kaynağı ne idi?
 HEBE DE BONAFINI:Hiçbirşey. Herkes bize aynı soruyu soruyor. Bir çocuk sahibi olacağın zaman kendi hakkında düşünmezsin. Çocuğuna sahip olmak istiyorsun hepsi o kadar. ve buda aynı şey idi. Sanki durmaksızın doğum sancıları çekiliyor. Kendinizi düşünmeniz mümkün değildir.
 AMY GOODMAN:Çocuklarınız, eğer bugün burada olsalardı sana ne söylerlerdi diye düşünüyorsun?
HEBE DE BONAFINI: Bana anne diye seslenecekler ya da şişko diyeceklerdi. Bunlar beni çağırdıkları tatlı isimlerdi, benim lakabım bu idi.
 AMY GOODMAN: Onlar, (Bütün kayıplar) hepsi senin çocukların mı?
 HEBE DE BONAFINI:Onların hepsi birden şimdi benim çocuklarımızdır. Şimdi 30,000 çocuğum var.
 AMY GOODMAN: Çok teşekkür ediyorum.
 Democracynow.org sitesinde AMY GOODMAN’ın Arjantin’de Kayıp Anneleri Derneği Başkanı Hebe de Bonafini ile yaptığı söyleşi