Wednesday, April 25, 2012

KİNEM

KİNEM  ??
Ben Konya asıllıyım, Ankara'da doğup büyüdüm.
Kanım ve ruhumla Arab, Rum, Kürd, Ermeni ve hatta oldukça fazla bir kısmıyla Türkmen Yörüğüyüm.
Yörükler keçileri ve kılçadırlarından örüklerinde yaşarlar ve de bu yanlış tanımlama doğrultusunda kendilerine asılları sorulduğunda "eskiden yürük'tük, şimdi yörüklüğü bıraktık” demektedirler.
   Yörükler köye, kasabaya değil, merkeze bile yerleşse, koyun, keçi, deve değil kafeste kuş bile beslemese, yaylaya turizm amacıyla bile gitmese yine Yörüktür. (Benim gibi!!)
 Yörük ismi yaylaya çıkmakla veya hayvan beslemekle alınmaz. Köye, şehre yerleşip çiftçilik, esnaflık yapmak veya memur, işçi olmakla da yörüklükten çıkılmaz.Yörük adı Kazak, Tatar gibi bir Türk Boy ismidir. Yaylalara çıkıp, hayvan beslemelerine rağmen niçin Kürt ve Lazlara yörük denmiyor?  Yörükler ırk'en bir Tûran kavmi olup Türk’tür. Dili de Altay dil grubundan Türkçe’dir. Günümüzdeki Uygur ve Hakas lehçe ve şivesine çok yakın bir Türkçe ile konuşurlar.
 Yörükler Doğu Göktürklerinin bir kolu ve Uygur, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi bir Türk boyudur. Bir zamanlar onlar Sayan, Altay, Tanrı ve Aladağlar'da tamamen göçebe bir hayat sürmekte idiler. Yazları yaylalarda sürülerini otlatırlar, kışları ise vâdi, nehir, göl kenarları veya orman içlerinde kışlarlardı. Otlatmakta oldukları sürülerin çoğunluğu küçük yapılı koyun (Akkaraman) olmakla beraber keçi (karakıl keçi, tiftik keçisi ve melez keçi), deve, eşek ve çok az sayıda inek, meliz(balarısı) ve atları vardı. (At genelde bozkır hayvanı olup dağlara uygun değildi.) Yörükler az yemek yiyip, bol yürüdüklerinden şişman ve göbekli değillerdir. Genellikle kumraldırlar. Esmer ve sarışınları da (Sarıkeçililer gibi) vardır. İşlerin çoğunu genelde kadınlar yapar. Çobanlık ise erkeklerin görevidir. Yörük kadınları koyunu, keçiyi kesip, yüzebilir. Silah kullanabilir, eşeğe, deveye binebilirler. Tüm yıl boyunca çadırlarda yaşayıp yayla ve kışlakta keçi-koyun besleyen yörükler, ısının yükselmesiyle sahilden yaylalara doğru göçmeye başlarlar. Bir günlük yürüme mesafesinde uygun yerlerde 2-3 gün konaklayarak yaylalara çıkarlar. Sonbaharda havaların soğumasıyla birlikte aynı şekilde sahile geri dönerler. Bölgedeki Sarıkeçili, Karatekeli,Karakoyunlu ve Gebizli yörüklerinin bir kısmı bu tür göçebe yaşayan aşiretlerdir.  Sarıkeçililere oymaklar arasındaki farklılığın belirtilerini sorduğumuzda aldığımız yanıt genelde çadırla ilgilidir.
Göçerlerin çeşitli isimlerle anıldığını biliyoruz. Sarıkeçili, Bahşiş gibi bunlar arasında fark var mıdır?
  "Biz Sarıkeçililer develerle göçeriz ve çadırlarımız kara çadırdır. Bahşişler gölük (at) ile göçerler ve çadırları kepenekten çatmadır.Bunun gibi farklar vardır." 
  Sarıkeçili çadırlarının ikisini bir arada görmek mümkün değildir. İki çadır birbirine asgâri 500 metre uzaklıkta kurulur. Her hâne sahibinin hayvan sıyısının 100' ün üzerindeki olması nedeniyle hayvanların birbirine karışmaması için bu tür uygulama zorunludur. Ayrıca her sürü kendi çadırını bilir. Akşam dağdan dönünce doğruca kendi çadırlarının etrafına koştukları gözlenmiştir.
   Sarıkeçili çadırı 5 direklidir. Boyu 2 metreyi bulan orta direğin yanısıra bu direği aynı çizgi üzerinde karşılklı iki de yan direk takip eder. Boyları orta direğe göre 10 cm kadar kısadır orta direğe karşı iki de ön ve arka direk vardır. Bunlar da yan direkten 10 cm kadar kısadır. Çadırın çözgülük ve atkılığı iki kat bükülmüş kıldan dokunur. Çadırın içinde 6 m. ikilik bir alan oluşur kapı kısmı güneye açılır. Girişin sağına yatak eşyaları, karşısına da yiyeceklerin saklandığı çuvallar dizilir.
Girişin hemen solunda ocak vardır.Geriye kalan tek yöne de çeşitli giyecek ve kıymetli eşyaların saklandığı çuvallar dizilmiştir.Yer döşemesinde çokça ikibuçuğa birbuçuk cm. ebâdında keçe kullanılır. Keçenin yünü kendilerinden verilmek koşuluyla başkalarına yaptırılır. Sarıkeçililerce yaptırılan hemen bütün keçelerde karşılıklı uzun kenarlarda 20 cm enli iki bordür ile ortada ayrı bir bordür dikkati çeker.Burada keçe sahibinin isminin yazıldığı görülmektedir. Sarıkeçililer'in Oğuz boylarından hangisine mensup olduğunu belirtemiyoruz.
 Sarıkeçili oymağının Sarıkeçi, Sarıkeçili (Sarıkeçilü), Sarıkeçilili (Sarıkeçülülü) , adlarıyla da anıldığını İçel, Aydın, Konya, Karahisâr- ı Sahib, Akşehir ve Saruhan sancakları, Doğanhisarı Kazası (Konya sancağı), Antalya Kazası (Feke Sancağı), Eğridir, İsparta, Burdur, Dazkırı ve Uluborlu kazaları (Hamid sancağı), Tavşanlı, Honoz Kazası (Kütahya sancağı) onların yaşadığı çevreler idi. Yapılan araştırmalarda, yukarıda sözü edilen yerleşim birimlerindeki Sarıkeçililerin tamamı yerleşmiştir. Bugün sadece 200 hanelik bir Sarıkeçili ailesi konar-göçer hayat sürdürmekte, bir başka ifade ile topraksızdır.
 Kışları İçel-Silifke-Gülnar-Anamur sahillerinde, yazları da Konya'nın Bozkır, Seydişehir-Beyşehir yaylalarında kira ile yazlamaktadırlar. Her geçen gün tarım alanlarının genişlemesi, devletin orman dikim çalışmaları ve en önemlisi çağın gereği bu hayatı sona erdirmeye zorlayan etkilere karşılık tükenmekte olan konar-göçer Sarıkeçililer'in folklor ve etnografyası tespit edildi.
 Yörükler başka mülkü olmayan, toprağa bağlı ama toprağı olmayan özgür ruhlu insanlardır.
Dünya-malı’nda gözleri yoktur. Dünya, onlara göre, dünyadaki tüm canlı ve cansız varlıkların ortak evidir.
 Yaylalar, kırlar, çağıldayan ak sular, meleşen keçiler, dağların güneşli, saf ve temiz havası vazgeçemediklerindendir. ‘’Yerleşik’’ lerin göçerlerin hayat biçimi ve felsefelerinden edinebilecekleri çokşey vardır. 
 Anadolulu bir Ebruyum ben.
Arablığım bin yıl evvel Konya'nın Zaladın Köyü'ne yerleştirilmiş Habeş ya da Mısır köklerimden kalma. Orada hâlâ her nesilde bir zenci çıkar.
Ancak aynı Fatmana'm eski Pontus kelimeleri de geveler.
Ben Ona:
-'Anneanne, ben niye Rumlara bu denli bağlıyım, yoksa soyumuzda Rumluk da mı var?'
deyince rahmetli:
-'Bizi zorla gavur mu yapacan? derdi.
Ben ayrıca kendimi Çingene veya Avrupalı da hissediyorum. Yahudi bilim ve san'at dünyası, onların kirli politik faaliyetlerini bir yana atıp, beğenimi kazanır.
Anlayacağınız Dünyalıyım.
 Ankara'nın Bâlâ Köylerinde 5 yıl süren köy öğretmenliğimin arkasından 1973 de Stutgart'a gittim. Sonra da Nürnberg'e.
1973 - 2006 arası Almanya'da idim. Son 23  yıl Sosyal Pedagog olarak Halk Eğitimde çalıştım. Diller ve Multikultur Bölüm Başkanlığı yaptım. Aile ve Hamilelik Danışmanlığı da yaptım.
 2006 da 'Unumu eleyip eleğimi astığıma' kâni olunca, tesadüfen de o yaz Datça'nın Mesudiye Köyünün Hayıt Bükü mevkiinde kalırken, dışarda yattığım gecelerde -saat ikilerde falan- eşeklerin sevişme sonrası azgın anırmaları ve akâbinde horozların: 'sıraladıkları' dişilerinin sayısını haykırdıkları ötüşlerini dinleyince:
'Yahu, eşşekler bile nasıl yaşanacağını biliyor.' diye düşünüp, 'Böyle geldi böyle gitmeyecek! Trenden ineceğim.'
dedim ve Almanya macerâma nokta koyup Datça'ya geldim.
 Üç yıl köyde dinlendim (Absolut). Sonra gene sosyo-kulturell arantılara giriştim. İlçe merkezinde bu Kalimerhaba adlı Rembetiko Kultur Meyhanesini açtım. Kendi zevkime göre seçtiğim Dünya müziklerimle (elbette kendi Ebrularımızı da buna bulayarak) köyde kendi zeytinliğimde ürettiğim zeytinyağımla, doğala odaklanmış kendi süzme yoğurtlarımla bir yol tutturmaya çalıştım.
 Dükkan pek değişik oldu. Adımı 'Pazarda opera çalan kadın'a çıkardılar.
Ayrıkotu gibi kimseyle özdeşleşemiyorum burada. Örneğin bu devirde hâlâ yere tükürenler var...
 Politik anlayışları da pek garip.
Solcuysan mutlaka Anayasa değişikliğine red oyu vereceksin. (Yani Kenan Evren'in koydurttuğu faşist kanunlar ile devâm edelim!!!)
Ya siyah, ya beyaz olmalısın. Ezber bozmak için Cumhuriyet ile Taraf gazetelerini birlikte okumam bile hoş karşılanmadı.  Genelin alışkın olduğu TV, naylon masalar ve üstlerinde naylon örtüleri, plastik çiçeklerim yok dükkânımda.
Böylece beni de bir yerlerden alışkın oldukları ya da evde taşımak zorunda oldukları 'kadın'lara da bir türlü benzetemediler.
Yâni Konzept tutmadı...
Allahdan paraya bağımlı değilim. Almanya'dan emekli oldum, kendi yağımla kavruluyorum... Dükkanı bununla taşıyorum.
 Bu kadar karamsarlıktan sonra neden iki yıldır burada emek verip didindiğimi merak edeceksinizdir.
Bu yıllarda bu dükkânda dünyanın en tatlı insanlarını tanımak nasiboldu da ondan.
Herbiriniz gibi genç, yaşlı, kadın, erkek ca. 200 süper kişiyle dosd olabildim.
Bu kadar sayıda hârika kişiler de yeni yeni içeri girip, her bir özelliği takdirle inceliyorlar.
Blüthner marka 1875'den kalma antik pianom da ilgi odakları arasında (Elbette anlayanlara!)
 Yalnız büyüttüğüm iki kızım (Özge ve Ferda Ataman) şimdi Berlinde yaşıyorlar.
Ferda Politik Bil. ve Gazetecilik okudu. (Googel Ferda Ataman diye yazılarını arayabilirsiniz (D).) Berlin'de Müşavir.
Özge Ürolog. Şu anda çocukları Jokob ile Leah Hanife'yi evde büyütüyor.
 "Hayat başlar ve biter ! Nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırılabildiğin önemlidir".
demiş, Amin Maalouf أمين معلوف
 Ben hep burada mı kalacağım?
Bir yörük gızına bu soru sorulur mu ?
Elbette hayır!!
Belki de seneye beni, bu zamanlarda, Cirrus II ile dünyaya yolcu edeceksinizdir...
Dünyaya davet edildim... Elimde koçanı kalmazsa...
Bakacazz...
Hülya Erdoğan

Kalimerhaba Datça'nın iki gülü 2009 ............................ İş arkadaşım Ağrı güzeli idi.. Başı örtük diye: ''Ya işten at, ya gelmeyiz!'' dediler, Datçanın Sosyal Demokrat (!!) beyaz Türkleri.. ''Asla!'' dedim.. ''Ekmekle oynatmam! Asla!'' Demokratlıktan da vazgeçtim, o demokratlara daha yakından bakınca.. Kız güzeldi de Allah için.. Eh, yağ tulumlarına inat güzeldi Allah'ına güzeldi.. (Özrü kabahatinden büyük..) Bu da suçtur.. Hem Kürt olacaksın, Hem fakir, hem de güzel.. Olmazdı bu, beyaz yakalılarının karılarına fazla gelelirdi.. Param bitesiye yanımda çalıştı Ağrı'lı .. Yâni onu işten attırtmak isteyenleri yağ tulumlarına inat, tığ gibiydi, sülün gibiydi.. Sevgilimi, ya da ''ekmek kapım'' kocamı.. sokmazdım ben de olsam bu hatunların şirin dükkanına... Bu kadınlar ışıldıyor, kocam beni çoktan eskitmiş olsaydı.. Işıltımı çoktaaan söndürmüş olsaydı örneğin, temiz pis demez, beni korkutmayan yerlere giderdim. .................................... Direncim için kapitalim yoktu.. Paranın dibi görünesiye kızı kurban etmedim.. Şimdilerde hobilerime göre, canımın istediğine yemek pişiriyorum.. Yani özel sipariş kabul ediyorum.. Yağımla kavruluyorum. Zeytinliğim de Zeytinyağını sununca... Hak'edenlere sunduğum yemekleri hep beğendi yedirttiklerim... Şayet canım isterse pişiririm.. Canım isteyince yüzmeye, bisiklet gezilerime, kültürel sunulara ve motorsikletimle köylere gidiyorum.. Bu yaştan sonra: iki kaşık aşım, ağrısız başım.. Almanya'dan emekli oldum. Karnım doyuyor... Ama eğilmem... Babama bile...